İnanç başarının yegâne kaynağı. Üzerine yazılmış yüzlerce kitap binlerce söz mevcut. Fakat kimse sırrına vakıf değil. İnancın gücünü ilk fark eden Hasan Sabbah, yönettiği toplulukla tarihe damga vurmuş, günümüze kadar tüm liderlere örnek olmuştur. İyi ya da kötü sonuçlansa da inancı yöneterek hâkimiyet kurduğu topluluk bugün tarih kitaplarının en ilgi çeken hikayesi. Hikaye 11. yüzyıl İranında, kendini peygamber ilan eden Hasan Sabbah'ın, seçilmiş bir grup insanı intihar suikastçısına dönüştürerek bölgede hakimiyet kurmak için çılgınca ve aynı zamanda zekice bir plan tasarladığı Anamur Kalesinde geçmektedir. Güzel kadınların, yemyeşil bahçelerin, şarap ve haşhaşın göz boyadığı sanal bir cennet yaratan Sabbah, genç savaşçılarını emirlerine uydukları takdirde bu cennete gidebileceklerine inandırır. Kendilerini onun yoluna adayan, ölmeyi de öldürmeyi de göze almış olan bu küçük orduyla hükümdar sınıfına gözdağı verebileceğini düşünür. Sabbah kendi deyimiyle insanların saflığını kullanıp dine adanmışlığı politik emellerine alet eder. Artık kapılar onun için ardına kadar açılmıştır.
Bizler Hasan Sabbah’ı en iyi Selçuklu Devleti ile tanırız. Hasan Sabbah, dağın tepesindeki Kartal Kalesi diye de adlandırılan Alamut Kalesinden hiç çıkmadan, az sayıdaki müridiyle dönemin en büyük devletlerinden olan Selçuklu İmparatorluğuna korku salmayı başarmış bir strateji dehasıdır. Şöyle ki; bir gün Selçuklu Sultanı Selahaddin, Hasan Sabbahın peşine kelle avcılarını düşürür. Bunu duyan Hasan Sabbah ise saraya bir elçi gönderir. Sultan Selahaddin elçiyi dinlemeye koyulur fakat elçi konuşmaz. Odadaki herkesin çıkmasını ister. Sultan Selahaddin yanındaki iki danışmanı dışında herkesin çıkmasını emreder. Elçi danışmanların da çıkmasını isteyince sultan: “Biz üçümüz 1 kişiyiz, onlar olmadan olmaz.” der. Bunun üzerine elçi iki danışmana döner ve “Size kılıçlarınızı çekin sultanı öldürün dersem ne dersiniz?” diye sorar. Danışmanlar ise “Emrin olur.” yanıtını verir. Bu hikaye gerçek midir bilinmez ama pek çok tarihi kaynak Selçuklu Devletinin o dönemki veziri olan Nizâmülmülk’ün sadık bir hizmetkar rolünde ona yaklaşan Sabbah’ın müritlerinden biri tarafından öldürüldüğünü yazar.
Haşhaşi ismi verilen bu müritlerden herkes korkardı çünkü kendilerini asla belli etmez, suikastı gerçekleştirdikten sonra kaçmaz, ölümden ya da işkenceden korkmadıklarını gösterirlerdi. Çünkü onlar cenneti Alamut Kalesinin arka bahçesinde görmüşlerdi. Güzel kadınlar, güzel yemekler ve mutluluk vardı. Bu inanç onlara her şeyi yaptırabilirdi.
- yüzyıldayız, haşhaşın sırrı çözüldü, cennetin Alamut Kalesi’nin arka bahçesinde olmadığı da. Fakat başarı kaynağı olan ‘inancın’ sırrı hala çözülebilmiş değil.