Kanadalı iletişim bilimci Marshall Mc Luhan’ın 2000’li yıllar için öngördüğü ‘iletişim çağı’ ifadesi internetin yayılımıyla dillere pelesenk oldu. İletişim çağında dünyanın bir ucunda üretilen mesajın, diğer ucuna anlık gönderilebileceği, milyonların, milyonlarla sınırlar olmadan iletişim kurabileceği düşünülüyordu. Öyle de oldu. Kültür transferi hiç olmadığı kadar hızlandı. Popüler kültür geçmişte örneklerini görmediğimiz kadar hızla ve dünyanın her yerine yayıldı. Kore’den çıkan bir dans, Afganistan’ın Herat eyaletinde uygulanır oldu. Beatles’ın bu denli yayıldığını göremezdiniz.
İletişim çağı, hız ve tüm dünyayı kapsaması bakımından beklentileri karşıladı ancak, uluslar birbiriyle iletişime geçebildi mi? Beklendiği gibi kültürler birbirlerini anladı mı? Aramızdaki dil, din, ulus bariyeri ortadan kalktı mı? Hayır. Aksine birbirimizi tanıdıkça birbirimizden daha fazla uzaklaştık.
Bu belki de kültürlerini pazarlamayan ulusların kendisini korumak istemesinden kaynaklandı. Belki de ‘küresel köy’ nihai amaç, temel beklenti olarak ortaya konulsa da doğru değildi. Sorularımıza zaman içerisinde, bugün tarih olduğunda, sosyal bilimcilerin nice çabalarıyla yanıt bulacağız.
İletişim çağında, birbirini anlayan ama anlamak istemeyen kitleler yarattık. Bariyerlerimizi büyüttük. Sınırlarımızı kalınlaştırdık. Gelecek, geçmişten aldığımız derslerle yeni acılara gebe.
Ürünler ve fikirler sınırlarımızı aştı ama insanların sınırları aşması daha çok zaman alacak. Küresel barış uzak bir hayal. Ne yazık ki savaş, yaklaşan bir gerçek.
Tüm savaşların temelinde, birbirini anlamayan insanlar bulunur.